3 Eylül 2009 Perşembe
Yağmur seslerinin, insanın içini huzursuzlukla kapladığı bir havada öylece uzanıyordum. Doğrulunca farkettim ne hale geldiğimi. Her yerde cips kırıntıları vardı. Bir hafta öncesinden kalma pizzanın kutusu duruyordu sehpanın üzerinde. Kıyafetler, yastıklar. Her yer darmadağınık olmuştu. Kahvemi elime aldım. Son yudumumu da aldıktan sonra derin bir iç geçirdim.
Ben, aldatıldım.
Yanlış anlamayın rica ederim. Sevdiğim adam tarafından değil. Sevdiğim insanlar tarafından aldatıldım ben. Yıllarca farkedemedim. Yıllarca farkedemedim sömürüldüğümü.
İnsanların hayatının yalandan ibaret olduğunu farkedemedim!
Hep acı çektim ben. Ardından defalarca sarıldım birilerine. "İyi ki varsın, elimi tut sonsuza kadar" dedim hepsine. Hepsine güvenmek istedim! Yanıldım. Hata yaptım. Onlara güvenmekti benim hayatımın yanlışı. Oysa onlar gibi olsaydım.. Ah kabul ediyorum ben onlar gibi olamam.
Benim yufka yüreğim var her şeyden önce. Düşünceli, merhametli yüreğim. Kendimi inandırıyorum, inanıyorum Tanrı'nın varlığına. Gün gelicek çekicekler cezalarını. Benim merhametli, yufka kalbimi kırdı onlar! Onlar, hakediyorlar cezayı. Çekicekler cezalarını! Çekicekler değil mi? Tam bu sırada, yeniden ağlamaya başladım. Kendime bağırıyordum artık. "Sus, salak. Yine ağlıyorsun işte. Yine güçsüzsün işte. Senden nefret ediyorum!"
Nefret. Son kelime derinden etkiledi beni. Evet, başlamıştım. Sarıldığım son kişi "ben"dim. Ve "ben" de terkediyordu beni. Artık ne yapsam boştu. Buzdolabından iki kutu bira aldım ve sehpaya koydum. Birini içerken aklımdan geçiriyordum. "Benden nefret etmek."
Sonra düşündüm. Ben bu değildim. Kendime bu kadar acı çektirmek acımasızlıktı. Uzaklaşsaydım, bir süre, belki bir süre yalnız kalabilirdim. Böylece toparlanırdım. Kendime bakardım. Kendimle ilgilenirdim. Bu sırada farkettim de, tamamen bana ait olan hiçbir şeyim yoktu. Sonra aklıma bir fikir geldi. Bir kedi. Evet, evet. Bir kedi. Yalnızlığımı paylaşırdı hem. Ben şarkı söylerdim, o bana eşlik ederdi. Ah ne muhteşem bir fikir! Bunları yıllarca akıl edemediğime şaştım. Evet. Hergün onunla konuşmak ne kadar eğlenceli olurdu kimbilir! Bir kedi almalı sonra da burdan uzaklaşmalıydım. Sonra muhteşem, herkesin kıskanacağı hayatıma devam edecektim. Herkes onunla aramdaki bağı kıskanıcaktı. Ama o beni yıllarca terketmeyecekti. Ben ona tüm sevgimi verecektim. Oda bana şefkatini.
Gri bir kedi aldım. Onunla birlikte yağmurlar dinmiş. Neşe hakim olmuştu banada. Huzurla gelmişti bu kedi. Adını "Umut" koydum. O benim son umudumdu. Sonra valizimi hazırlamaya başladım. "Şunu almalı mıyım ? I ıh. Aa ama bu gerekli olabilir. Ve evet. Bavulumuz hazır!"
Böylece çıktım yola.
Şimdi bu satırları çok güzel bir yerden yazıyorum. Sanki hemen hemen tüm nimetlerini buraya sunmuş. Her yer yeşillik. Üstelik size anlattığım fırtınalı yağmur buraya hiç yağmamış! Ne kadar güzel değil mi ? Ben yağmuru sevmem çünkü. Perdeleri çektikten sonra içeri giren güneşe şaşıp kalırsınız. O kadar güzel parlıyor ki. Umut bile bayılıyor bu işe. Birlikte çok güzel vakit geçiriyoruz.
Ah, nereye mi taşındım ? Imm, bu hikayenin geçtiği odadan çıkıyorsunuz ve tuvaletin yanındaki kapıya yöneliyorsunuz. Zilde adım soyadım yazıyor zaten. Merak etmeyin, kolay bulunur bir yerdeyim. Ama öyle malikane falan beklemeyin. Oda gibi bir yer. Küçücük.